“Son Ekşi Mayalı Ekmek”
Anadolu’nun dağ köylerinden birinde, taş fırının karşısında gözyaşlarına boğulmuş bir kadın duruyordu. Adı Elif’ti. Yıllardır bu köyde, annesinden kalan eski taş fırında ekmek yapar; bayramda, düğünde, kış hazırlığında herkesin sofrasına emek verirdi.
O gün, fırına girmeye hazırlanan ekmek hamurlarına bakarken gözleri dolmuştu. Her biri, nesillerdir aktarılan özel bir tarifin, ekşi mayalı, sabırla bekletilen, sevgiyle yoğrulan hamurlarıydı. Ama o gün farklıydı…
Köyün imar planına göre bu taş fırın yıkılacak, yerine “modern bir yapı” inşa edilecekti. Gerekçe? Gelişim. Ama Elif için bu fırın bir yapıdan çok daha fazlasıydı. Orada annesiyle birlikte gülerek yaptığı ilk ekmek vardı. Çocukken ateşin karşısında uyuyakalıp yanaklarının kızardığı günler… Hatta eşinin ona evlenme teklif ettiği gün bile bu fırının önündeydi.
Ve şimdi, 60 yıllık tarih, sadece birkaç evrakla yok edilecekti.
Elif, ağlarken bile hamurlara zarar vermemeye dikkat etti. Onlar, belki de bu fırının çıkardığı son ekmeklerdi. Son defa mayalanan hamurdan, sadece ekmek değil, anılar, geçmiş, kültür ve direnç doğuyordu.
Köylüler farkındaydı; o sabah fırının önünde toplanmaya başladılar. Kimisi yoğurduğu hamurla, kimisi çocuklarıyla geldi. Ve o gün, fırının önünde yüzlerce ekmek pişirildi. O ekmeklerin kokusu sadece köyü değil, sosyal medyayı da sardı. Fotoğraflar viral oldu. “Bir taş fırını kurtarmak, bir kültürü kurtarmaktır!” diyen kampanyalar başladı.
Elif’in gözyaşları, bir yıkımın habercisi değil, bir direnişin başlangıcı oldu.