Roj Name

Umuda yolculuk

Umuda yolculuk
709 views
21 April 2025 - 15:25

Sınırların Ötesinde

Dilan, 27 yaşındaydı. Kürt bir öğretmendi. (Efrin) Rojava’da bir köy okulunda çocuklara Kürtçe okuma-yazma öğretiyordu.
Küçük, çatısı akıtan ama umut dolu bir sınıfta, her gün geleceğe bir harf daha ekliyordu.
Bir sabah, okulun önünde duran askerî araçlarla hayatı parçalandı. “Terör propagandası” suçlamasıyla tehdit edildi.
Eline silah almamış, sadece harfleri öğretmişti. Ama o sabah, kitapları bile silah sayıldı.
Evi didik didik arandı, günlüğü bile “delil” olarak alındı.

Annesinin sesi kulaklarında çınlıyordu: “İnsan bildiğinden vazgeçerse, kendinden de vazgeçer.”
Dilan kendinden vazgeçmemek için kaçmak zorundaydı. O gece, bavuluna sadece bir defter, birkaç giysi ve annesinin küçüklüğünden kalma resmini koydu.
Türkiye’ye kaçtı, oradan İran’a, Van’a, sonra tekrar kuzeye… Yolculuk başlamıştı.
Ama bu yolculuk, bir rota değil, bir direnişti.

Kaçakçıların sözleri umut gibi görünse de, yol ölümle sınanıyordu. Aylarca dağlardan geçti. Donmuş nehirler, sessiz geceler, açlık ve susuzluk…
Geceleri donma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı, gündüzleri sınır devriyelerinden saklandı. Bazen bir taşın arkasında saatlerce bekledi.
Ayakkabıları parçalandı, ayakları yara bere içinde kaldı. Kaçtığı her yerde başka bir sınır, başka bir tehdit vardı.
Ama içinde taşıdığı azim, hiç azalmadı.

Yunanistan sınırında lastik botla Meriç’i geçerken, yanındaki 8 yaşındaki çocuk suya düştü.
Dilan çocuğu tutmaya çalıştı ama akıntı güçlüydü. Onun çığlığı hâlâ kulaklarındaydı.
O geceden sonra günlerce konuşmadı. Sessizlik, onun yas diliydi artık.

Aylar sonra Almanya’ya ulaştığında, artık vücudu bu yolculuğun izleriyle doluydu.
Münih’te bir polise yaklaştı ve tek kelime Almanca bilmeden sadece “Asyl, bitte…” diyebildi.
Polis yüzüne baktı, önce kim olduğunu anlamaya çalıştı. Sonra onu merkeze götürdüler. Parmak izi alındı, dosyası açıldı.
Onu Bavyera’daki küçük bir iltica kampına gönderdiler.

Kamp soğuktu. Dört kişilik odada altı kişi kalıyordu. Rutubetli duvarlar arasında geçen gecelerde, insan sesiyle değil hıçkırıklarla uyanılıyordu.
Oda arkadaşları farklı diller konuşuyor, geceleri ağlayanlar eksik olmuyordu. Bir Somali’li kız her sabah annesinin adını sayıkladı.
Başka bir İranlı kadın geceleri çığlıkla uyanıyordu. Dilan ise o defterine hep aynı şeyi yazdı: “Ben kimseye zarar vermedim. Sadece öğretmenlik yaptım.”

Gönüllü bir sosyal hizmet görevlisi ona biraz Almanca öğretti. Dilan, kelimeleri ezberlerken kendini yeniden inşa ediyordu.
Her kelime, varlığını bu topraklara kazıyan bir çentikti. Çoğu zaman sessizce kalmayı seçti, çünkü susmak, yanlış anlaşılmaktan iyiydi.

Mülakat günü geldi. Bir Alman memur, gözlerinin içine bakmadan sorular sordu.
“Neden Almanya?”, “Neden ülkene dönemezsin?”, “Akrabaların burada mı?”
Dilan hepsine cevap verdi ama sonunda memur sadece başını salladı. “Cevaplarınız değerlendirilecek. Sonuç birkaç ay içinde gelir.”

Aylar geçti. Dilan neredeyse her gün posta kutusuna baktı. Umut, her sabah doğan güneş gibiydi ama her mektup yokluğuyla batıyordu.
Ve sonunda o mektup geldi. Red cevabıydı. “Güvenli bölgeye geri gönderilebilir” deniliyordu.
Güvenli bölge dedikleri yer, onun için mezar olabilirdi.

Ama o yılmadı. Karara itiraz etti. Bir gönüllü avukat buldu. Arada temizlik işlerinde çalıştı.
Yaşlı bir Alman çiftin evini temizlediği gün, kadın ona kek ve çay ikram etti.
“Teşekkür ederim,” demişti Dilan, kırık Almancasıyla. Kadın gülümsedi: “Sen artık bizimlesin.”
Bu kelimeler, onun için yeni bir yurt gibiydi.

Her sabah kampın kapısındaki küçük bahçede çiçekleri suladı. Çünkü çiçekler bile yabancı toprakta tutunabiliyordu… belki o da tutunurdu.
O bahçeye kendi dilinde isimler verdi: Jiyan, Hevi, Azad… Yaşam, umut ve özgürlük.

İkinci karar geldiğinde elleri titriyordu. Mektubu açtı, satırları gözyaşlarıyla okudu. Bu kez kabul edilmişti. Sığınma hakkı tanınmıştı.

“Artık kalabilirsin,” demişti bir memur. “Geçmiş olsun.”

Dilan, o gün defterine tek bir cümle yazdı:
“Ben artık sadece göçmen değilim, insanım.”

Ve ertesi sabah, küçük kamp bahçesindeki toprağa, cebinden çıkardığı bir tohum ekti.
Yeni hayatının ilk kökünü attı.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları rojname.net kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.