Üç Nal’a Gelen, Dört Nala Gider…
1946 yılının Ankara’sında, Ulus semtindeki Konak Sokak’ta, eski bir ahırdan dönüştürülen bir meyhane açılır: Üç Nal Meyhanesi. Burası, Ankara Erkek Lisesi’nden Orhan Veli’nin yakın arkadaşı Şinasi Baray’ın babasından kalan evinin alt katıdır. Şinasi, bu ahırı temizleyip düzenleyerek meyhaneye çevirir ve ahırdan dönüştürüldüğü için mekâna “Üç Nal” adını verir. Kapısına ise kovboy filmlerindeki gibi kanatlı bir kapı takar.
Kısa sürede Üç Nal, Ankara’nın sanat ve edebiyat çevresinin uğrak yeri haline gelir. Duvarlarına şiirler yazılır, karikatürler çizilir; mekân, edebiyat ve sanat sohbetlerinin merkezi olur. Müdavimleri arasında Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Cahit Sıtkı Tarancı, Can Yücel, Sabahattin Eyüboğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Azra Erhat gibi Türk edebiyatının önemli isimleri bulunur.
Meyhanenin tuvaletindeki abajurun üzerinde bile şiirler ve yazılar yer alır. Bu durum, tuvalette uzun süre kalanlar nedeniyle kapıda beklemelere ve zaman zaman tartışmalara yol açar.
Üç Nal’ın ünlü şeref defterinin kapağında üç nal çakılıdır. Bir gün karikatürist Ratip Tahir Burak, bu deftere bir karikatür çizer ve altına “İş dördüncü nalla bir ata kaldı. Bir de meydana…” yazar. Bunu gören Orhan Veli ise hemen altına “Üç Nal’a gelen, dört nala gider” notunu düşer. Bu söz, meyhanenin ruhunu ve hızla akıp giden sohbetlerini yansıtır.
Ne yazık ki, Orhan Veli’nin yaşamı da bu sözleri doğrularcasına kısa sürer. 1950 yılında, Ankara’da bir belediye çukuruna düşerek yaralanır ve İstanbul’a döndükten kısa bir süre sonra, henüz 36 yaşındayken hayatını kaybeder.
Üç Nal Meyhanesi artık var olmasa da, duvarlarında yankılanan dizeler ve yaşanan anılar, Türk edebiyatının belleğinde yaşamaya devam eder.