Havanın sağnak yağışlı olduğu bir gün eşim evden iş için çıktı ve ben tüm planı yapmıştım neyse eşim gider gitmez ben hemen telefonu elime aldım ve arkadaşımın kocasını aradım evde olduğumu evden bazı seslerin geldiğini kocamın da evde olmadığını işe gittiğini telefonun da kapalı olduğunu söyledim gelmesini rica ettim tabi o kadar samimiyiz ki adam dediğimi ikiletmeden tabi tabi dedi bende onu beklemeye başladım. Direk eve girdim ve büyük bir heyecan içinde onu beklemeye başladım benden hemen sonra da arkadaşımın eşi fırat geldi. Ne oldu ya hayırdır falan dedi hayırdır hayır dedim içeri gir dedim adam içeri girdi hiç bir şey demeden direk..
Eşim, kahvaltısını hızlıca yapıp işe gitmek suretiyle hazırlanıyordu. Yüzünde biraz endişe vardı, ama bunu bana belli etmek istemiyordu. “Hava çok kötü,” dedi, “ama yetişmem gereken bir toplantı var.” Sesinde, biraz da olsa endişe duyduğunu hissedebiliyordum. Onu kapıda uğurlarken, içimi bir huzursuzluk kapladı. “Dikkatli ol, lütfen,” dedim. Bana her zamanda gibi güven verici bir gülümsemeyle baktı ve “Merak etme, hemen dönerim,” diyerek evden çıktı. O kapı kapanır kapanmaz, içimde garip bir boşluk hissettim. Yağmur daha da hızlanmıştı. Camdan dışarı bakarken, rüzgarın şiddetiyle savrulan yağmur damlaları beni daha da endişelendiriyordu. Eşim arabasıyla işe gidiyor olabilirdi ama yollar tehlikeli olabilirdi
Kafamda bin bir türlü olumsuz fikir dönüp duruyordu. Belki de bu hava şartlarında yola çıkmaması gerekiyordu diye düşündüm. Ama iş hayatı, bu tür hava koşullarını ciddiye almıyordu. Telefonumu elime aldım, onu aramak istedim, ama vazgeçtim. Arayıp daha çok endişelendirmek istemedim. Zaten dikkatli olmasını söylemiştim. Ama yine de içimdeki huzursuzluğu yatıştıramıyordum. Bu huzursuzlukla evde dolaşmaya başladım. Salonun içinde bir o yana, bir bu yana giderken, yağmurun şiddeti azalmıyordu. Kalbimdeki tedirginliği bastırmak suretiyle televizyonu açtım, ama hiçbir şeye odaklanamıyordum. Aklım sürekli eşimdeydi. Dışarıda bu kadar kötü bir havada, yolların ne durumda varolduğunu merak ediyordum. Bir an, onun arabasının kaza yaptığını hayal ettim ve içim ürperdi. Bu fikirlere daha çok dayanamayacağımı anladım. Derin bir nefes alıp, yakın arkadaşım Fırat’ı aramaya karar verdim. Fırat, her süre mantıklı ve sakin bir insandı. Ne süre bir konuda endişelensem, onunla konuşmak beni rahatlatırdı. Telefonu açtığımda, Fırat’ın her zamanda rahat sesi yankılandı: “Naber dostum, erken aradın bugün, hayırdır?” Ona durumu anlatmaya başladım, eşimin bu kötü hava şartlarında işe gitmesinden endişelendiğimi söyledim. Fırat, önce bir süre sessiz kaldı, sonra sakin bir sesle, “Anlıyorum, ama çok kuruntu yapıyorsun. O dikkatli bir insan, merak etme,” dedi. Ama benim endişem dinmiyordu. Fırat, benim bu durumumi görünce, hemen bir plan yaptı. “Biliyor musun,” dedi, “seninle bir kahve içelim, biraz sohbet ederiz, kafan dağılır. Sen evde durdukça bu endişen daha da büyür.” Bu fikir bana iyi geldi. “Tamam, Fırat,” dedim, “geleyim o süre.” Yağmurluk montumu alıp, evden çıktım. Yağmur hala şiddetliydi, ama dışarı çıkmak, evde o tedirginlik içinde oturmaktan daha iyi hissettirdi. Fırat’ın evine doğru yürürken, yağmurun altında ıslanmak bile bir anlamda beni sakinleştiriyordu. Sanki her adımda içimdeki endişe hafifliyor, yağmur damlalarıyla eş güdümlü akıp gidiyordu. Fırat’ın kapısına vardığımda, kapıyı hemen açtı. Güler yüzlü ve her zamanda rahat durumuyla beni içeri buyur etti. “Gel bakalım, bu havada senin biraz rahatlaman lazım,” dedi. İçeri geçtik, sıcak bir kahve hazırladı ve karşılıklı oturduk. Fırat, sohbeti başka konulara çekti. Eskilerden, komik anılardan bahsetti. Onun bu rahat tavırları, yavaş yavaş benim de sakinleşmemi sağladı. Eşimin güvenliğini düşünmekten biraz olsun uzaklaştım. Tam o sırada, telefonum çaldı. Ekrana baktım ve eşimin aradığını gördüm. Bir an kalbim hızla çarptı, ama hemen açtım. “Merhaba canım,” dedim. Sesinde bir rahatlık vardı. “Merhaba, toplantı bitti ve yola çıktım. Her şey yolunda, merak etme,” dedi. İçimden büyük bir taş kalkmış gibi oldu. Ona iyi varolduğunu duymak beni derinden rahatlattı. Telefonu kapattıktan sonra, Fırat’a döndüm ve “İşte bu kadar,” dedim. O da rahat bir şekilde gülümsedi, “Sana demiştim,” dedi. O gün, yağmurlu bir havada içimi kemiren o tedirginlikle başladığı durumda, arkadaşımın desteği vasıtası ile huzurla sona erdi. Fırat’a, yanımda varolduğu ve bana sakinliğini aşıladığı suretiyle minnettardım. Hayatta bu tür dostların olması, en zor zamanlarda bile insanı ayakta tutan şeydi. Ve ben o gün, yalnız olmadığımı, sadece yanımdaki insanlarla değil, dostlukların da bizi hayatta nasıl güçlü kıldığını bir kez daha anladım.