İbretlik.. Genç kız, Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.
– Alo… kızım, nasılsın?
– İyiyim anne. Ne oldu?
– Sana bir sürprizim var.
– Sürpriz mi?
– Evet. çok özel Birisi şehrimize gelmiş…
– Eee kimmiş?
– Kim olduğu sürpriz. Fakat onu, senin almanı istiyorum.
– Ben mi?
– Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.
– Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen!?
– Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.
– Amaaan. Peki peki… Nasıl tanıyacağım?
-Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.
– Tamam anne, tamam…
– Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.
– Hemen darılma, tamam dedim ya…
– O nasıl tamam demekse… Neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.
Genç kız, izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Sonrasında ise gelen kişi
Alo… kızım, nasılsın?
– İyiyim anne. Ne oldu?
– Sana bir sürprizim var.
– Sürpriz mi?
– Evet. çok özel Birisi şehrimize gelmiş…
– Eee kimmiş?
– Kim varolduğu sürpriz. Fakat onu, senin almanı istiyorum.
– Ben mi?
– Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.
– Anne, ben bu tür şeyleri sevmem, kendin halletsen!?
– Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Hem de seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.
– Amaaan. Peki peki… Nasıl tanıyacağım?
-Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.
– Tamam anne, tamam…
– Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.
– Hemen darılma, tamam dedim ya…
– O nasıl tamam demekse… Neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.
Genç kız, izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Sonrasında ise gelen kişi.. Devamını izlemek suretiyle gorsele doku56nun..
Köylü bayan çekinerek seslendi;
– Afv edersin kızım, bir şey sorabilir miyim?
“Kızım” diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu.
– Ne var, adres mi soracan!
Sert çıkış karşısında bayan sesini alçalttı;
– Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.
– Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister.
Köylü bayanın kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir bayanın uzaktan yaklaştığını gördü. “-Nihayet.” diye düşündü. Ayağa kalkıp bayanı karşılamaya çalışırken, bayan yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu.
Yhemenki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü bayanın gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü. Kadın gözyaşını saklamak suretiyle başka tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü;
– Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla… Fakat ağlamaya benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı?
Kadın dayanamadı;
– Cahil deyip duruyorsun…
Kadın dayanamadı;
– Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir bayana, torununun yhemen hakaret mi ettim!
– Oooo… laf yapmayı da biliyormuş.
-Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak suretiyle uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.
Yaşça büyük olan bayan, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir bayan yaklaştı. Cevap vermek suretiyle hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık bayanı görünce uzaklaşan yaşlı bayana cevap vermekten vazgeçti. Yaşça büyük olan bayan geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi.
Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi.
– Merhaba kızım, Zeynep Teyzen nerde?
– Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dilenmek suretiyle gelmiş biriymiş.
– Allah Allah! Giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yhemen küçük bir kız olacaktı.
Genç kız bir an durakladı.
-Küçük bir kız mı?
– Evet.
– Anne! Biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi?
– Kültürsüz değil ama zengin değil.
– Sakın bana köylü bir bayan varolduğunu söyleme.
– Köyden gelen bayana ne adı verilir ki!
– Oh… iyi iyi, köylü bayanları karşılamaya beni gönderiyorsun.
– Kızım, o bayana bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. “Gün gelir, bir ihtiyacım varolduğunda, ben kapınızı çalarım.” dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı.
-Ne istiyormuş?
– Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt suretiyle okula götürecek.
– Anne, o köylü bayana ne borcun olabilir ki, anlayamadım?
Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı;
– Kızım, sen bebekken biz köydeydik.
– Eee…
– Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri, atları, tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.
-Evet, hatırladım.
– O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir ya da seni evde yalnız bıraktığımız suretiyle darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık.
– Herhalde şimdi anlatacaksın…
– Baban evde yoktu,
– Herhalde şimdi anlatacaksın…
– Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rûzgâr bazı hallerde ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rûzgâr bacadan içeri esince közler Ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler her yeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek suretiyle atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış varolduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu…
– Nsuretiyle ?
– Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah! Baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı…
– Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rûzgâr bazı hallerde ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rûzgâr bacadan içeri esince közler Ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler her yeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek suretiyle atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış varolduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu…
– Nsuretiyle ?
– Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah! Baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı…
Yazar: Ahmet Ünal ÇAM