SİZİ AĞLAMAMAYA DAVET EDİYORUM.
Oğlum Andrew asla evlenmeyecek. Çocuk sahibi olmayacak, araba sürmeyecek, insanların “normal” kabul ettiği birçok şeyi yaşamayacak… AMA mutlu. Ve sağlıklı. Benim için en önemlisi bu.
Bir yabancı ona selam verdiğinde, günüm aydınlanıyor. Güzel bir kız ona gülümsediğinde, sevincini sadece yüzünde değil, tüm bedeninde görebiliyorsunuz.
İyi bir insan olmak için çok fazla şey gerekmiyor.
İşte hikâye:
Özel gereksinimli çocuklar için düzenlenen bir okul etkinliğinde, bir öğrencinin babası yaptığı konuşmayla herkesi derinden etkilemiş.
Okulu ve orada emek verenleri övdükten sonra şöyle demiş:
“Dışarıdan hiçbir etken doğayı bozmadığında, doğal düzen kusursuz işler.”
Ve ardından, gözleri dolarak eklemiş:
“Ama oğlum Herbert, diğer çocuklar gibi öğrenemiyor. Onlar gibi anlayamıyor. O zaman… doğal düzen nerede kalıyor oğlumun durumunda?”
Salonda derin bir sessizlik olmuş.
Baba devam etmiş:
“Bence Herbert gibi hem zihinsel hem fiziksel engelli bir çocuk doğduğunda, dünya benzersiz bir fırsat elde eder: Gerçek insanlığını gösterme fırsatı. Bu da, o çocuğa nasıl davranıldığıyla ortaya çıkar.”
Sonra bir anısını anlatmış:
Bir gün Herbert’le parkta yürürlerken, çocuklar beyzbol oynuyormuş. Herbert sormuş:
— Baba, sence beni oynatırlar mı?
Baba, çoğu çocuğun bunu istemeyeceğini biliyormuş. Ama kabul ederlerse, Herbert’in kendini değerli ve ait hissedeceğini de biliyormuş. Umutsuzca bir çocuğa sormuş:
— Oğlum da oynayabilir mi?
Çocuk etrafına bakınmış, tereddüt etmiş, sonra:
— 6 sayı gerideyiz, 8. vuruştayız… Tamam, bizim takıma gelsin. 9. turda sıraya koyarız onu, demiş.
Herbert kulübeye doğru büyük bir gülümsemeyle yürümüş. Takım forması giymiş. Babası gözyaşları içinde onu izlemiş.
8. turun sonuna kadar Herbert beklemiş. Basit ama tarifsiz bir mutlulukla. Çocuklar yavaş yavaş anlamış ki, babasının gözlerindeki parıltı boşuna değil: Oğlu kabul edilmişti.
9. turun başında Herbert sağ dış sahaya geçmiş. Top ona hiç gelmemiş ama bu hiç önemli değilmiş. Sahada olmak bile ona yetmiş.
Sonra takım, beklenmedik şekilde farkı kapamış. Üç üs dolu, iki oyuncu elenmiş. Sıra… Herbert’e gelmiş.
Peki ya kazanma şanslarını feda edip ona bu anı yaşatacaklar mıydı?
Evet. Onu sahaya yollamışlar.
Atıcı çocuğun halini fark etmiş. Topu çok yavaş atmış. Herbert ıskalamış. Tekrar denemiş. Bu kez topa dokunmuş. Top yavaşça ilerlemiş.
Atıcı topu alıp hemen dışlayabilirmiş. Ama yapmamış. Topu bilerek çok uzağa fırlatmış.
Çocuklar bağırmaya başlamış:
— Koş Herbert! Birinci üsse koş!
Herbert elinden geleni yapmış. Nefes nefese kalmış ama üsse ulaşmış.
Sonra:
— İkinciye koş!
Saha oyuncusu topu yakalamış, ama o da uzağa atmış. Üçüncü üs, sonra ev… Derken Herbert ev üssüne ulaşmış. Kollarını havaya kaldırmış, hayatında hiç olmadığı kadar gülümsemiş.
Babası ağlamış. Tüm çocuklar onu kucaklamış, sanki dünya kupasını kazanmış gibi kutlamış.
Baba konuşmasını şu sözlerle bitirmiş:
“O gün, çocuklar kazanmaktan vazgeçip dünyaya şefkat, insanlık ve sevgi dersi verdiler.”
Herbert bir sonraki yazı görememiş. O kış hayata veda etmiş.
Ama o bir günü asla unutmamış: Kahraman olduğu günü.
Ve babası da… o gün eve döndüğünde, annesinin şampiyon oğlunu sevgiyle kucakladığı o anı asla unutmamış.
Bu mesaj hakkında bir not:
Her gün onlarca şakayı, videoyu paylaşırız.
Ama böyle anlamlı, güzel, düşündüren bir mesaj olduğunda… dururuz.
“Acaba kime göndersem? Kim anlayabilir?” diye düşünürüz.
Bilin ki… size bu mesajı gönderen kişi, her birimizin bu insanlık zincirinin bir halkası olduğuna inanıyor.
Çünkü her gün, dünyaya iyilik ve düzen katmak için binlerce fırsat sunar.
Bir bilgenin dediği gibi:
“Bir toplum, en savunmasız bireylerine nasıl davrandığıyla yargılanır.”
Alıntıdır
#PaletimdeRenkler
#keşfetteyiz
#herkesgörsün
#öneçıkar