CENNETİ SIRTLAYAN ADAM
Anne, oğlunun sırtındaydı. Bacakları halsiz, beli ağrılıydı ama içi rahattı. Oğlu vardı ya… O, bir basamak daha çıktıkça anne biraz daha hafifliyordu sanki. Merdivenler dar, katlar yüksekti ama aralarında bir kelime bile konuşulmadan çıktılar dördüncü kata. Göz göze gelmeden, ama yürek yüreğe.
Muayene kısa sürdü. Doktor “Korkulacak bir şey yok,” dediğinde anne derin bir nefes aldı. İçinden “Ya Rabbim, bu çocuğu bana bağışladığın gibi, beni de ona yük etme,” diye dua etti.
Yeniden sırtlandı oğul. Şimdi iniş zamanıydı. Adımları daha ağır, omuzları daha terliydi ama sesi çıkmıyordu. Girişe geldiklerinde, bir an asansör kapısının önünde durdu. Üzerinde büyükçe bir yazı: “ARIZALI”
İçinden geçirdi:
“Bize de hep böyle denk gelir zaten…”
Annesini bankoya oturttu. Tam çıkacaklardı ki, arkasından yaşlıca bir adamın sesi geldi:
“Evladım, asansörü niye kullanmadın?”
Döndü, hafif gülümsedi.
“Bozuk yazıyor.”
Adam başını iki yana salladı.
“Evet, öyle yazıyor. Aslında arızalı değil. Asansörü sadece bina çalışanları kullanıyor. Asansör kalabalık olunca bozuluyor.”
Oğul sustu. Sonra annesine döndü. Anne de sustu ama gözleri doluydu. Ayağa kalktı, oğlunun elini tuttu.
“Boş ver, oğlum” dedi anne. “Ben yıllarca senin düştüğün her yerden kaldırdım. Bugün de sen beni taşıdın. O yazı yalan olabilir ama… Senin yüreğin hiç arıza yapmadı.”
Oğul, annesinin elini alnına götürdü.
Son cümleyi o söylemedi. Görevli mırıldandı arkasından, duyacak kadar:
“Ne yazık… Asansörü hak etmeyenler için çalışıyor, annesini sırtında taşıyanlar için hep ‘arıza’ yazıyor.”