Customise Consent Preferences

We use cookies to help you navigate efficiently and perform certain functions. You will find detailed information about all cookies under each consent category below.

The cookies that are categorised as "Necessary" are stored on your browser as they are essential for enabling the basic functionalities of the site. ... 

Always Active

Necessary cookies are required to enable the basic features of this site, such as providing secure log-in or adjusting your consent preferences. These cookies do not store any personally identifiable data.

No cookies to display.

Functional cookies help perform certain functionalities like sharing the content of the website on social media platforms, collecting feedback, and other third-party features.

No cookies to display.

Analytical cookies are used to understand how visitors interact with the website. These cookies help provide information on metrics such as the number of visitors, bounce rate, traffic source, etc.

No cookies to display.

Performance cookies are used to understand and analyse the key performance indexes of the website which helps in delivering a better user experience for the visitors.

No cookies to display.

Advertisement cookies are used to provide visitors with customised advertisements based on the pages you visited previously and to analyse the effectiveness of the ad campaigns.

No cookies to display.

Roj Name

Gülmeyen Hayat

Gülmeyen Hayat
943 views
21 May 2025 - 6:20

Zehra, hayata gözlerini açtığında annesi nefesini çoktan teslim etmişti. Babası ise onu henüz iki yaşındayken bir trafik kazasında bırakıp gitmişti. Hayat, ona daha başından tokadını atmıştı. Yetimhanenin gri duvarları arasında büyüdü. Oyuncakları yoktu ama geceleri başını yastığa koyduğunda kendi uydurduğu hikâyeler vardı.

Kimse Zehra’ya “kızım” demedi. Kimse saçını okşamadı. Ama o, kalbinin içindeki boşluğu sessizce katlayıp cebinde taşıdı. Sessiz bir çocuktu. Ne çok konuşur, ne çok gülerdi. Gülmek… sanki ona ait bir duygu değildi zaten.

On sekizine bastığında yetimhane kapısını kapatırken cebinde sadece birkaç kıyafet, bir defter ve devletten aldığı az bir parayla çıktı. Gözlerinde ne hayal vardı ne umut. Sadece “hayatta kalmak” diye sert, kuru bir gerçeklik.

Temizlikçilik yaptı, bulaşık yıkadı, yaşlılara baktı. Herkesin gözünde sıradan, yorgun bir kadındı. Ama kimse onun içindeki sessiz mücadeleyi göremedi. Her sabah işe giderken durakta beklerken içinden şu cümleyi geçirirdi:

“Kimse bana gülmedi. Ben de artık gülmeyi öğrenmek zorundayım.”

Zehra kimseye yük olmadı. Kimseden bir şey istemedi. Ama içten içe hep bir ev hayal etti. Perdeleri rüzgârla dalgalanan, duvarında çerçeveler olan, mutfağında çay kokusu dolaşan bir ev…

Yirmi beşinde, küçük bir apartmanın bodrum katına taşındı. Kira ucuzdu, nem fazlaydı. Ama ilk kez bir anahtarı vardı. Bir yere ait olmanın ağırlığını ve hafifliğini aynı anda yaşadı.

Gülmedi. Hâlâ. Ama bir gün mahallede sokakta aç kalan bir kediye mama bıraktığında, onun mırlamasıyla gözlerinden yaş süzüldü. Hayat ona gülmemişti ama belki küçük bir canlıya hayat olabilirdi. O günden sonra kapısının önünde hep bir kap mama vardı. Çocuklar onu “sessiz teyze” diye çağırırdı. Bir çocuk, elindeki kırık oyuncağı ona hediye ettiğinde ilk kez dudağının kenarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Küçücük ama gerçek.

Zehra, kırk yaşına geldiğinde ne bir sevgilisi olmuştu, ne “anne” denmişti ona. Ama bir hayat kurmuştu. Eksik ama onurlu. Kimseden çalmadan, kimseyi aldatmadan, susarak ama ayakta kalarak.

Bir gün günlüğüne şu satırları yazdı:

“Hayat bana hiç gülmedi. Ama ben ona küsmedim. Çünkü ben susmayı öğrendim. Ve bazen, en çok susanlar hayata en derin şeyi söyler.”

“Geç Kalan Tebessüm”

Zehra elli yaşına geldiğinde, artık yalnızlığı ona yabancı değildi. Onunla konuşan bir radyo sesi, penceredeki saksılar ve kapısının önünde dolanan kediler vardı. Hayatı, kimseye yük olmadan yaşamanın yorgun ama huzurlu bir hâline dönüşmüştü.

Bir sonbahar sabahı, postacı kapısını çaldı. Yıllardır ilk kez adı yazılı, zarflı bir mektup alıyordu. El yazısıyla yazılmıştı. Titreyen elleriyle açtı.

Mektup Almanya’dan, yetimhanede çocukken aynı odayı paylaştığı bir kızdan geliyordu. Ayşe. Yıllar önce evlat edinilmiş, yurtdışına gitmiş, ama Zehra’yı hiç unutmamıştı. “Hep seni aradım,” diyordu satırlarında. “Hep seni düşündüm. Ne zaman kendimi yalnız hissetsem, seninle aynı yatağı paylaştığımız geceleri hatırladım. O zamanlar da hiç gülmezdin ama beni hep ısıtırdın.”

Zehra mektubu okuduktan sonra ilk kez bir şey fark etti: Onun hayatı sandığı kadar sessiz geçmemişti. Birilerinin kalbine dokunmuştu. Bilmeden.

Ayşe, mektubun sonuna bir davet bırakmıştı. “Gel. Bir çay içelim. Belki bu defa beraber güleriz.”

Zehra önce günlerce düşündü. Sonra küçük bir bavul aldı. İçine birkaç kıyafet, bir fotoğraf, bir de o eski günlükten bir sayfa koydu. Uçağa ilk kez biniyordu. Korkuyordu. Ama içinde uzun zamandır hissetmediği bir duygu vardı: Merak.

Almanya’da Ayşe onu kapıda karşıladığında birbirlerine sarıldılar. Zehra ilk kez gerçek bir sıcaklık hissetti. Ayşe’nin küçük torunu, elini tuttu ve sordu:

— “Teyze, sen neden hiç gülmüyorsun?”

Zehra durdu. Sonra diz çöktü, çocuğun gözlerinin içine baktı ve ilk kez içinden gelerek güldü.

— “Belki de şimdi zamanı gelmiştir.”

Ve o gün…

Hayat, Zehra’ya geç de olsa gülümsedi.

Çünkü bazı tebessümler, geç gelir ama derin izler bırakır.

Ve bazı kadınlar, hayat gülmese bile…

Gülmeyi kendileri öğrenir.

GÜNLÜK HABER AKIŞI
5 Yaşındaki Kız
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Soğandan hastalık geçiyor
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Mesafeler
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Bir Kadın
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Hilal yürekleri yaktı
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Bayramın mübarek olsun
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Yok Artık
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Babamın şüpheleri vardı
GÜNLÜK HABER AKIŞI
5 Yaşındaki Kız
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Soğandan hastalık geçiyor
1 / 10

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları rojname.net kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.