Bir gün yine bakkala gittim. Her zamanki gibi o yakışıklı genç çırak tezgâhın arkasındaydı. Rafları düzenliyordu, güneş ışığı camdan süzülmüş ve yüzüne vurmuştu, onu bir film karesinden fırlamış gibi gösteriyordu. Kalbim hafif bir heyecanla çarpmaya başladı. Bir an durup ne alacağımı unuttum. “Merhaba,” dedi o tatlı gülümsemesiyle. Sesi, kafamın içinde yankılanıyormuş gibi geldi. Hafifçe gülümsedim ve “Merhaba, şey… Eee, süt alacaktım,” dedim, ama sesim biraz titredi. Kendi kendime kızdım, neden bu kadar heyecanlanıyordum ki? sonra beni çağırdı arkaya gittik..Devami diğer sayfadadır.
“Evet, evet… Bu iyi,” diye cevap verdim, ama yüzümdeki hafif pembeleşmeyi saklayamadım. O da fark etmiş olacak ki hafifçe gülümsedi. Başka bir şey ister misiniz? diye sordu. ;Sanırım yok, ya da… Belki çikolata? dedim, farkında olmadan biraz daha fazla vakit geçirmek istediğim açıkça belli oluyordu. Raflara yöneldi, en sevdiğim markayı uzatırken Bu çikolatanın hayranı mısınız?; diye sordu. Hafifçe gülümsedim, Evet, ama siz nereden bildiniz Sık sık alıyorsunuz. Unutulacak bir müşteri değilsiniz, dedi. Bu sözlerle kalbim bir kez daha hızla çarptı. Utanarak teşekkür ettim ve kasanın yanına geldim. O sırada bir şey söylemek istedim ama cesaret edemedim. Tam bakkaldan çıkarken arkamdan bir ses geldi. Bu arada, isminizi hiç sormadım, ben Emre, dedi. Arkama dönüp hafifçe gülümsedim. Memnun oldum, ben de diye adımı söyledim ve ekledim,Sanırım bu bakkala artık daha sık gelirim. Gülümsemesi biraz daha büyüdü.Ne zaman isterseniz,; dedi ve ben o an, sıradan bir bakkal alışverişinin hayatımda yeni bir hikâye başlatacağını fark ettim.